Ursula Le Guin’in Andersen’in Çocuk ve Gölge adlı masalı üzerine 1975 yılında yayımlanmış bir makalesi var. Bu masalda Andersen, henüz genç bir delikanlıyken gittiği bir tatil yerinde bir kadından hoşlanır ama bir türlü ona yaklaşamaz. Bir gün gece vakti gölgesi kızın yaşadığı evin balkonuna düşer ve o da gölgesine gülerek der ki, “Ben gidemiyorum bari sen yanına git”. Gölgesi de gerçekten gider. Gider ama bir daha da gelmez. Adam kendine yeni bir gölge yapar ve oradan ayrılır.
Bu adam ömrü boyunca iyilikten ve güzellikten söz eder ama kimse onu dinlemez, ciddiye almaz. Yaşlandığında gölgesi geri döner ve anlarız ki gölge de amaçlarına ulaşamamıştır; hatta o kızın yanına da gidememiştir çünkü iyiliğin ve ışığın yanında var olamamıştır.
Artık birleşirler. Ancak gölge, adama hükmetmeye başlar ve sonunda bir prensesi ikna ederek onunla evlenir. Adam prensese gölgenin gerçek bir insan olmadığını anlatmaya çalışsa da başarılı olamaz. Onlar evlenir, adam öldürülür.
Ursula Le Guin, çocukken bu masaldan nefret ettiğini ama sonra onu yeniden incelediğini yazar. Makalesinde şöyle der:
“Birey gerçek dünyada yaşamak istiyorsa, yansıtmalarını geri çekmelidir; nefret dolu, kötü olanın kendi içinde var olduğunu kabul etmelidir. Bu kolay değildir. Başkasını suçlayamamak çok zordur. Ama buna değebilir. Jung, ‘Kendi gölgesiyle baş etmeyi öğrenirse, dünya için gerçek bir şey yapmış olur. Günümüzün devasa, çözülmemiş toplumsal sorunlarının en azından çok küçük bir kısmını üstlenmeyi başarmış olur’ der.”
The Child and the Shadow - Ursula Le Guin
Bugün size yazacağım ikinci kitap işte tam da bu konuyla ilgili. Karanlık yanlarımız, gölgelerimiz ve onlarla olan ilişkimiz. Hazırsanız Hayatıma Yön Veren Spritüal Kitaplar serisinin ikinci kitabına geçiyoruz; Işığı Arayanların Karanlık Yanı - Debbie Ford. Evet çaylar, kahveler alındıysa ve hafif de bir müzik ayarlandıysa başlayalım, bugün konumuz derin.
📘 Kitapla Nasıl Tanıştım | O Sırada Yaşadıklarım, Hissettiklerim
Bu kitapla yanılmıyorsam 2019 yılında tanıştım.
Benim için başka bir “Müge”ye, başka bir yaşama uyanış dönemi olan 2016’nın ardından, kendimle çalışmaya başladığım yıllardı. Kendimi tanımak, anlamak, beni hayal ettiğim şeyleri yapmaktan alıkoyan, görünmez engelleri fark etmek ve dönüştürmek istiyordum.
O süreçte fark ettiğim önemli gerçeklerden biri şuydu:
Ben sandığım kadar iyi biri değildim ve iyi olmayan taraflarımdan kurtulmaya çalışmak bir işe yaramıyordu. Zayıflıklarım, karanlıklarım, bastırdığım yönlerim vardı. Öfkeli, yargılayıcı, kibirli taraflarımı görüyor ve içten içe onlardan kurtulmaya çalışıyordum. Ama bildiğiniz gibi; direnç gösterdiğimiz her şey güçlenir. Gölgeden kaçtıkça daha görünür olur.
O zamanlar sık sık görüştüğüm, Bakanlık’tan arkadaşım Işıl (buradan Işıl’cığıma sevgilerimle ) ile bu konuları konuşurduk. Bir gün bana bu kitabı hediye etti:
“Işığı Arayanların Karanlık Yanı.”
Sadece ismi bile ne kadar çok şey anlatıyor değil mi?
✨ Kitabın Ana Mesajı ve Temel Öğretileri
Debbie Ford’un bu kitabı yazma serüveni, tıpkı geçen hafta serinin ilk yazısında sözünü ettiğim Byron Katie’nin kişisel hikayesinde olduğu gibi derin bir çöküş anıyla başlıyor. (İlk yazıyı okumak isterseniz lütfen aşağıya buyurun)
Ford, bir gün sabaha karşı bir partiden dönmüş, uyuşturucu ve alkolle dolu bir geceden sonra kendini yerde, dağılmış hâlde uyanırken bulur. Aynaya baktığında gördüğü kişiyi tanıyamaz. O an, iyileşmeye karar verdiği an olur. İlk önce 28 günlük bir arınma programına katılır ve sonra da kendini iyileşmeye adar.
Bu kararın ardından terapiler, Sufi öğretisi, Budist gelenek, kişisel gelişim programları gibi pek çok farklı yöntemle çalışır. Ama yaklaşık 10 yıl sonra bir şeyin farkına varır; hâlâ kendini sevmediğinin, hatta bazı yönlerinden nefret ettiğinin….
Tam o günlerde katıldığı bir liderlik seminerinde bir kırılma anı yaşar. Oldukça uyumlu ve tatlı bir şekilde mikrofona konuşurken, semineri yöneten kişi bir anda ona şöyle der:
“Sen aslında şirret bir kadının tekisin. Neden buna sahip çıkmıyorsun?”
Ford şaşırır. “Bunun kimseye faydası olmaz” der. Ama eğitmenin konuya yaklaşımı farklıdır. Ve yönelttiği ikinci bir soruyla Ford’da büyük bir uyanışa sebep olur. Sorduğu sorular, onun bastırdığı, yok saydığı, kurtulmak istediği yönlerine dair bakış açısını kökten değiştirir.
Bu kısmı kitaba , aşağıdaki cümleyi de üzerinde düşünmeniz için buraya bırakıyorum….
“Ben iyi olmak yerine bütün olmayı tercih ederim.” — Carl Jung
Debbie Ford’un bu kitap boyunca altını çizdiği şey tam olarak budur.
Şöyle yazar:
“Meselenin hoşlanmadığımız yanlarımızdan kurtulmak değil, bu veçhelerin olumlu yanlarını bulup onu yaşamımızla bütünleştirmemiz olduğu ortaya çıkmıştı.”
Bu kitap, gölgemizi keşfetmenin, onu dışlamadan kapsamanın ve onunla birlikte hayalini kurduğumuz yaşama adım atmanın yollarını gösteriyor. Debbie Ford kendimizle ve hayatla barışmanın yolunun Jung’un dediği gibi iyi bir insan olmaktan değil, tam bir insan olmaktan geçtiğimi anlatıyor. Ayrıca bizleri de gölgelerimizle yüzleşmemiz ve onların güçlerini keşfedebilmemiz için cesaretlendiriyor.
💡 Bana Neler Kattı | Hayatımdaki Yeri
Ben bu kitaptaki yaklaşımla (Jung’un gölge arketipiyle) hâlâ çalışıyorum. Çünkü kendini bilme, tanıma ve hakikati anlama yolculuğu düz bir yol değil. İleriye değil, (yukarıya hiç değil) derine, aşağı doğru gidiliyor. Amacımız da derinlerdeki karanlıklara da ışık tutmak…
Yolculuk boyunca zaman zaman yeniden karanlık yerlere geliyoruz, bazen hızlıca geçiyoruz, bazen takılı kalıyoruz.
İşte o takılı kaldığımız yerler, gölgenin en sevdiği yerler.
İnsan gölgenin etkisi altında olduğu zamanlarda sadece dışarıya bakıyor: toplumu suçluyor, insanlara kızıyor, eşinde, ailesinde, iş arkadaşında, patronunda vb. hata arıyor. Çünkü kendi içindeki karanlıkla yüzleşmek her zaman ve herkes için kolay değil. Hatta bazıları için hiç mümkün olmuyor…
Kendimizde Göremediğimizi Dışarıda Görürüz
O anlar genellikle projeksiyon anları: kişinin kendinde göremediğini dış dünyaya yansıtması…
Bu durumlarda duygular ya çok yoğun ve yakıcı ya da fazlasıyla kırılgan ve hassas olabiliyor. Dengeden uzaklaştığımız her an, aslında kendimize bakmak için bir çağrı gibi:
“Şimdi neyi kabullenmeyi öğreniyorum?”
“Hangi erdemimi geliştiriyorum??”
“Hangi gölgemi kapsayamıyorum?”
“Neyi fark edersem, buradan geçebilirim?”
Bu sorular, karanlıkla kalabilmemize ve gölgemizi görerek entegre etmemize yardımcı oluyor. Ben de gölgeyle çalışmaya devam ediyorum. Onu dışlamadan, sevgiyle kapsamak her seferinde beni büyütüyor, güçlendiriyor.
Kitapta geçen bir benzetme şöyle diyor:
“Sevgi, beyaz rengin tüm renkleri kapsaması gibi, tüm duyguları kapsar.”
Öfkeyi, kıskançlığı, kibri… O nedenle gölgemizi de dışlamak yerine kapsamak mümkün. Yeter ki kendimize karşı sevgi dolu ve affedici olabilelim.
“İnsan olduğumuz için, kendimizi bağışlayabilmeliyiz.”
Debbie Ford
💬 Kimler Bu Kitabı Severek Okuyabilir?
Kendi karanlık yanlarını görmeye, onları dışlamak yerine anlamaya ve kapsayıcı bir sevgiyle bağışlamaya niyeti ( ya da ihtiyacı:) olanlar
Kendini yargılamak yerine bütünlüğünü keşfetmek isteyenler
Bir kitabın içinde farklı yazar, düşünür ve rehberlerin görüşlerini bulmaktan hoşlananlar
Kitapların egzersizlerini yapmayı, yazarak çalışmayı sevenler
Ayrıca spiritüel derinlik arayan, psikolojik farkındalık ve şifa yolculuğunu bir arada yaşamak isteyenler bu kitaptan eminim çok keyif alacaktır.
🎁 Bonus: Bu Kitabı Sevdiyseniz Şunlar da Size İlham Verebilir:
Bir kaç da bonus öneri ve kaynak paylaşmak istiyorum.
📘Debbie Ford – Doğru Sorular: Yaşamınızı Değiştirecek 10 Soru
Bu kitapta Debbie Ford, hayatınızı yönlendiren seçimlerde daha bilinçli olmanızı sağlayacak 10 güçlü soruyu paylaşıyor. Özellikle “neden hep aynı döngüleri yaşıyorum?” diye sorgulayanlar için netlik, içgörü ve yön sunan bir rehber.
📄 Ursula K. Le Guin – The Child and the Shadow (1975)
Andersen’in “Çocuk ve Gölge” masalı üzerine yazılmış bu derinlikli makale, insan doğasının hem ışık hem gölge taşıdığını kabul etmenin dönüştürücü gücünü anlatıyor.
Le Guin’in çocukluk korkusunu yıllar sonra edebi ve psikolojik bir okumaya dönüştürmesi ilham verici. Makalenin tamamını şuradan okuyabilirsiniz.
🎧Jung’un Gölge Arketipi Üzerine bir Podcast
Dr. Ümit Akçakaya benim Jung’u ve arketipleri anlatmada en başarılı bulduğum, beğendiğim kişilerden biri. Size bir podcast bırakıyorum. Kendisinin YouTube kanalına da bakmanızı öneririm.
Şimdi gölgelerinizle ilgili daha farklı düşünmeye başladınız mı?
Umarım öyle olmuştur…
Hepinize kocaman sevgiler.
Müge