Tapas : Kendine Meydan Okuma Pratiği
Manevi bir pratik olarak yogaya başlamak istiyorum, nasıl bir çalışma içinde olacağım derseniz, tahminimce yogilerin size bahsedeceği üç temel pratik olacaktır
Birincisi bağlanmamak (Vairagya), ikincisi disiplinli olmak ve irade göstermek (Tapas), üçüncüsü ise teslimiyet (Ishvara Pranidhana). Çünkü bu kadim ve değerli öğretiye göre kişi, bu üçü konusunda ustalaştıkça varlığın gerçek anlamına ulaşabilir.
Bugün, yamalar yani yoga yolunda olan kişiler olarak uygulamamız gereken prensiplere devam ederken, bunlardan ikincisine yani Tapas’a değineceğim.
Bu yazının bir serinin ilk yazısı olabileceğini tahmin ediyorum çünkü yoganın temeli Tapas’a dayalıdır diyebiliriz. Öyle dolu dolu bir prensipten bahsediyoruz yani. Kulağa hoş İspanyol lezzetlerini getirse de Tapas uygulamalarının, yoganın kişiyi ruhsal yolculuğunda en çok zorlayan ama en çok güçlendiren pratikleri olduğunu söyleyebilirim. Eski yogik geleneklerde yoga uygulamaları genellikle Tapas (irade ve disiplin çalışmaları) olarak adlandırılıyormuş ve Tapas uygulayan kişilere 'tapaswin' denirmiş. Yani yoganın kendisi aslında bir Tapas; yani irade, kendine meydan okuma çalışması.
Tapas: Nefs Terbiyesi
Canımız istemese bile her meditasyon minderine oturduğumuzda, aklımıza gelen düşüncelere rağmen ana ve nefese geri döndüğümüzde, bizi zorlayan asananın içinde nefesimize odaklanarak kaldığımızda, aklımıza gelen "Bugün de yapmayayım" düşüncesine rağmen kalkıp pratiğimizi yaptığımızda biz Tapas pratiği yapıyoruz. Bu pratiği yapmak için yoga yolunda olmamız da gerekmiyor. Aynı şeyi yürüyüş için, diyet için veya ilerleme göstermek istediğiniz herhangi bir konu için de düşünebilirsiniz. Sizi yolunuzdan çıkarmak isteyen tüm düşüncelere rağmen onu yapmaya devam ediyorsanız, siz de Tapas uyguluyor ve iradenizi güçlendiriyorsunuz.
Yogiler için bunun anlamı ise; dharma, yani büyük yaşam amacına doğru ilerlerken yolumuzdan saptırabilecek her türlü engelle mücadele edebilmek için, henüz tohum halinde olan ve fizik dünyada doğmamış olan tüm karmaların önüne geçebilmek için gerekli olan iradeyi güçlendiriyoruz. Zayıf bir benlikle bunu yapamayız.
Bunun kolay bir yol olmadığını tahmin edersiniz. Zira Tapas kelimesi de ısı, ateş anlamlarına gelir. Ateşin dönüştürücü etkisini biliriz. Ateş yakar ve biter. Geri dönüş yoktur. Bahçelerde istenmeyen otların yakılması gibi. Ama aynı zamanda arındıran da odur, altının saflaştırılması gibi. İşte yogiler de tüm safsızlıkları, yani arzularını, isteklerini ve bunlardan kaynaklanan duygularını yakar, onlarla yanar, arınır.
Yogilere göre acı veren her şey onlar için bir lütuftur çünkü onları dönüştürür. Bunun üzerinde düşünmenizi isterim. Bu sadece yoganın değil, Budist pratiklerinde de temelinde yer alan bir anlayış. Buda’ya göre dört asil gerçeğin birincisi budur; “Acı vardır”. İkincisinde ise “Acının bir sebebi vardır” der. Sebebi, deneyimle getireceği dönüşümdür. Konu ile ilgilenenler tasavvufta da karşılığı olduğunu bilirler.
Şems’in şu sözünü çok severim: "Sopayla kilime vuranın amacı kilimi dövmek değil, tozunu almaktır."
Yoga Sutra yorumunda Yama ve Niyama’larla ilgili defalarca görüşlerini okuduğum Sri Swami Satchidananda’nın Tapas için espirili bir açıklaması var. Şöyle diyor:
"Kıyafetlerimi kuru temizlemeye versem, üstlerine sandalağacı sürüp çiçekler koyarak mı geri verecekler? Tabii ki hayır. Önce sıcak suda bekletecekler, sonra deterjan ekleyip çamaşır makinesinde defalarca çevirerek onları oradan oraya savuracaklar. Ardından, sularını sıkmak için iyice sıkıştıracak, kurutacak ve ütüleyecekler. Her aşamada yüksek ısıya maruz bırakacaklar. Çünkü kıyafetlerim ancak tüm bu aşamalardan geçtikten sonra kirlerinden arınmış ve temizlenmiş olacak. Yani bir Tapasya’dan geçecekler.
Peki, kuru temizlemede çalışan kişi, kıyafetlerimden nefret ettiği için mi bunu yapacak? Hayır, onları temizleyip saflaştırmak istediği için. Onlara duyduğu sevgi bir tür acı yaratıyor. İşte zihnimiz de böyle olmalı; yaşadığımız acının, dönüşümümüz ve saflaşmamız için olduğunu bilmeliyiz."
Yoga bir disiplin çalışmasıdır.
Tapas’ın bir diğer anlamı da disiplindir.
Duyu nesneleri sürekli dikkatimizi çekiyor, bir parça çikolatanın düşüncesi aklımızı çeliyor, arzularımız nedeniyle niyetlerimizden vazgeçebiliyoruz. Yolumuzu ve yolculuğumuzu unutabiliyoruz. Yola insanlara, topluluğuna iyi gelme niyetiyle yola çıkan, sonra elde ettiği şan, şöhret, başarı, onay, sevgi, para vb. yüzünden amacını unutan insanlar var, tahminimce siz de bazılarını bilirsiniz. İşte biz de kendi küçük yaşamlarımızda onlar gibi oluyoruz. Yolculuğumuzun amacını unutabiliyoruz. "Yoga" yolundayken bir anda "bir şeylerin sahibi olma" isteğine düşebiliyoruz mesela. Belki makam, belki onay, sevgi, para. Bazen de duygularımız bahane oluyor, amacımızdan saptırmaya. "Aman şimdi moralim bozuk, regl olacağım, iş kötü gitti, sevgilimle tartıştım, kutlama için canım" diyerek kaç kez niyet ettiğimiz konularda kaçamak yapıp kendimize izin verdik? Kendimize izin vermeyelim demiyorum, sadece kaç kez izin verdik diye soruyorum. :) “Şu tür durumlarda izin vereceğim ve ölçüm şu olacak" demek yerine sürekli esnetmek... Yoginin yolu bu değil. Bunu anımsayalım.
Tapas çile çekmek değildir
Ancak tapas çile çekmek de değil. Tapas’ın yanlış yorumlanması nedeniyle yogiler arasında kendilerini kollarından yukarı asanlar, çivili yataklar üzerinde yatanlar ve kendine eziyet çektirenler de oluyormuş. Size bunun nedeninin ne olduğunu, büyük üstatların onlara ne yanıt verdiğini ve Buda’nın da bu hatadan nasıl döndüğünü ve karar verdiği doğru yolun ne olduğunu haftaya anlatacağım
.
Siz de önümüzdeki haftaya kadar, zihinsel, fiziksel ve sözel olarak irade gösteremediğiniz durumları, konuşmaları, düşünceleri bir gözden geçirmek ister misiniz?
Sevgilerimle,
Müge