Biz kendi gerçeğimizi konuştukça, insanlar kendi gerçekleriyle buluşurlar.
Dün -bence bir süredir bir yakınlık yaşadığımız- birine;
“Son zamanlarda aramızda olan şeyin arkadaşlıktan öteye geçtiğini ve bir flörte dönüştüğünü hissediyorum” dedim.
“Ve fark ediyorum ki seninle olmaktan, beraber vakit geçirmekten hoşlanıyorum”
“Fakat ben böyle hissedip, sana yaklaşma ve seni tanıma fikrine açıldığımdan beri de senin geri çekildiğini hissediyorum”
“Ve nerede olduğunu bilmek istiyorum”.
“Çünkü eğer aynı yerde değilsek bunu şimdi olduğu şekilde - yakın ama ne olduğu da belirsiz- sürdürmek istemiyorum”
“Oyun oynamak istemiyorum”
“Tutarlılık istiyorum”
(tebrikleri en son alacağım bunun ne anlama geldiğini bilen kız kardeşler :)
Beni bir kaç yıldır okuyorsanız, takip ediyorsanız, bir kaç yıl önce bu durumdan uzun süre mustarip olduğum bir ilişki yaşadığımı, belirsiz bir durumun içinde savrulup durduğumu, karşımdakinin netleşmesini, benden, kendinden ve ilişkiden emin olmasını beklediğim süreler boyunca ne kadar (kadaaaaaaa) zorlandığımı bilirsiniz.
Şimdi o belirsizliğin beni huzursuz ettiğini hissettiğim ilk anda birine, yargısızca, merakla, açıklıkla, “Ben buradayım, sen neredesin?” diye sormak ve…
Eğer aynı yerde değilsek, “Ah çok üzgünüm ama böyle devam etmeye yokum, benim için arkadaşlık böyle bir şey değil” diyebilmek…
Offff. :)
Bunlar benim bugüne kadar kurduğum en cesur, en büyük, en kırılgan cümleler. (Sevgili evren, bunları not aldık değil mi benim şu 39 yıllık tarihime?:)
Reddedilme ihtimali, aynı hisleri paylaşmama ihtimali, “Saçmalama benim için bu bir arkadaşlıktı” denme ihtimali…
Tüm bunları göze alarak bu cümleleri şefkatle, nezaketle ve cesaretle kurabilmek…
Sonra sınırlarımı çizebilmek.
Benim için çok büyüktü. Çok cesur, çok kendini bilen ve her koşulda kendine sahip çıkmaya hazır birinin yapacağı bir şeydi.
Kendine güvenen, kendi değerini bilen ve kendi gerçeğini konuşan birinin atacağı türden bir adımdı.
Yani şimdiki ben gibi birinin…
Çok şükür.
Ve gördüğüm şey şu oldu, benim bu nazik açıklığım ve dürüstlüğüm, karşımdaki kişinin yüzüne şöyle soğuk bir su gibi çarptı, onu kendine getirdi.
Ne yaptığı, nerede olduğu, ne istediği, ne istemediği konusunda düşünmeye sevk etti.
Farkındalık yarattı, kendine bakmasına sebep oldu, kendi davranışlarını tartmasına.
İşte bu cümle de bana oradan sonra geldi,
“Biz kendi gerçeğimizi konuştukça insanlar kendi gerçekleriyle buluşurlar".
Sosyal Medyanın Sevilebilir Kimlikleri
Instagram’da paylaşım yapmaya ilk başladığımda (yıl 2018) kendimi, düşüncelerimi, hissettiklerimi çokça yazardım, başımdan geçen olayları, bende uyandırdıklarını. Üzgünsem üzgünüm, korktuysam korktum, kaygılıysam kaygılıyım, neşeliysem de öyleyim.
Bununla ilgili o kadar çok eleştirildiğim oldu ki size anlatamam.
Benim zayıf olduğumu düşünenler. Paylaşacak kimsem olmadığı için tanımadığım insanlara bunları anlattığım eleştirilerini yapanlar. Yoga hocası dediğin böyle olmaz diyenler. Takibi bırakanlar, eleştirel mesajlar atan sosyal medya arkadaşları…
Şimdi daha iyi anlıyorum ki onlar beni değil, kendi gerçeklerini görüyorlardı.
Ve görmek istemiyorlardı…
O yüzden de şöyle ol, böyle yap, böyle yapma.
Bir de tabi söylemeyenler var, içten içe yargılayanlar. Neredeyse hepimizin birbirine sık sık yaptığı gibi.
Benim gerçeğim her zaman birilerini tetikleyecek
Ben, zaman içinde sınırlarım biraz daha daraldığı için, kendimi gözetleniyor gibi hissetmeye başladığım için, bazı yorumların hassas kalbimi incittiğini fark ettiğim için, belki de olgunlaştığım için bilemiyorum, bu kadar açmamaya başladım dünyamı. Sanırım bunun da kendi değerimi, kalbimdekilerin değerini daha iyi anlamamla da bağlantısı oldu.
İçime sürekli görünmez bir fanila giyiyorum artık ben. Üstünde şöyle yazıyor; kalbim oyuncak değildir. Herkese açık hiç değildir.
Ama instagramda biraz kırılgan bir şey paylaşayım, hala tetiklenenler oluyor, biliyorum.
Biraz güçlü ve kendinden emin bir şey paylaşayım, yine tetiklenenler oluyor.
Yani kısaca artık biliyorum;
Benim gerçeğim her zaman birilerini tetikleyecek.
Benim bunun için yapabileceğim bir şey yok.
Eğer herkesin keyfinin, tadının yerinde olmasını istersem,
Benim ben olmaktan çıkmam gerekir.
Bu en son isteyeceğim şeydir.
Çünkü ne bana iyi gelir ne de dünyaya ve bir başkasına sahici bir katkım olur.
Satya: Otantik Bir Hayatın Temel İlkesi
Ha bu benim bilmediğim şey mi,
Birilerine uygun olmak yani.
Pardoooon?
Ben hayatımın neredeyse 30 yılımı böyle geçirdim…
Ona göre bir okul, bir iş, ona göre bir ev, ona göre kıyafetler, ona göre tatiller…
Neyin sevileceğini, neyin beğenileceğini, neyin talep göreceğini ben çok iyi bilirim.
Karşımdakinin kirpiğinin oynamasından kendime çeki düzen vermeyi,
Tam da onun seveceği kişi gibi davranmayı,
Gayet iyi bilirim. (böyle yapanı da şıp diye tanırım, anlarım)
Ancak,
Artık tek isteğim hep satya ile, yoga öğretisine göre dürüstlükle yaşamak.
Hep dürüst kalmak, otantik olmak, kendim gibi olmak, maskeleri indirmek.
Buradan geri dönmeye hiç niyetim yok.
Reddedilebilirim, eleştirilebilirim, sevilmeyebilirim.
Bu bana acı da verebilir. Olsun. Yaşarım, geçer.
Ama kendimden vazgeçmenin acısını yaşamayı hiç istemem.
Kendime ihanet etmenin acısını. Kendime olan sadakatimden vazgeçmenin acısını.
En büyük derdim, en büyük niyetim, kalbimin gerçeğini duymak.
En derin arzularımı, isteklerimi fark etmek.
Ve hayata geçirmek.
Kalbimin şarkısını söylemek.
Dün bu yoldaki engellerimden birini daha kaldırdım.
Kalbimi açabileceğim birinin onu tutamayacağını gördüm ve kapılarımı kapattım.
Kendimi kutluyorum.
O “arkadaşım” :) da eğer bunları okursa;
Ona çok teşekkür ederim. Benim için vesile olduğu şey çok büyük ve değerli.
Umarım benim de onun için vesile olduğum şeyler öyle olmuştur.
Sevgi hep baki kalır.
Bir teşekkür de “Müge ne olursa olsun kendi duygularına sahip çıkmalısın” diyerek beni cesaretlendiren canım arkadaşım Özge’ye. İyi ki varsın. Boşuna Rahimden Kalbe : Dişil İfade Yolu’nu yürümeye hazırlanmıyoruz beraber :) Umuyorum beraberliğimiz, daha fazla gerçekliğin dile gelmesine vesile olacak.
Sevgili hemcinslerimiz bu yolculukta bize katılmak isterseniz kayıtlarımız hala açık. Sesle, bedenle çalışarak, çemberlerle, ritüellerle derinleşerek, reddedilme, utandırılma, küçümsenme korkusuyla bastırdığımız sesimizi, ifademizi geri çağıracağız. 4 Hafta sürecek bu yolculukta Özge ve ben alanda hem rehberleriniz hem diz dize oturduğunuz kız kardeşleriz olacağız.
Eğer yazdıklarım sizde bir yere dokunduysa böyle bir alanda beraber olmamızın zamanıdır.
Programın ücretini de destekleyici olmak için çok uygun tuttuğumuzu ve iki bölümde ödeyebileceğinizi hatırlatmak isterim.
Detaylar için : Rahimden Kalbe : Dişil İfade Yolu
Sevgiyle sarılıyorum,
Hep gerçeğimizde kalmayı diliyorum.
Müge
Not: Şimdi tebrikleri alabilirim, konfetiler, balonlar, sarılmalar, göz yaşları :))

